SON SAYI : Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi

SAYI : 4

TARİH : 2023

İSTATİSTİKLER

SON SAYI : Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi

SAYI : 4

TARİH : 2023

Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi (ÇYYD), yerel yönetimler, kentleşme ve çevre sorunları konusunda gerek yurt içindeki gerek başka ülkelerdeki olay ve örnekleri, gelişmeleri, uygulama ve çözüm yollarını araştıran ve inceleyen özgün makaleleri kabul etmektedir.1992 yılından beri düzenli olarak yayınlanan Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi hakemli, ulusal bir yayındır. Yılda 4 sayı (Ocak, Nisan, Temmuz, Ekim) yayınlanmaktadır. Yayın dili Türkçedir. TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı indekslerinde ve TR Dizin’de taranmaktadır. Dergide yayımlanan yazılar yazarın kişisel görüşünü yansıtır. Yayımlanan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir.

MAKALELER

Dünyada ve Türkiye?de Akıllı Şehir Olgunluk Modelleri ve Geleceğe Dönük Yaklaşımlar

Hızlı nüfus artışının ve alansal genişlemenin beraberinde getirdiği sorunlarla mücadele edilmesinde, günümüzde giderek daha fazla şehir tarafından akıllı şehir sistemleri uygulamaya konulmaktadır. Akıllı şehirler, şehir sakinlerine daha kaliteli servisler sunmayı, onların yaşam kalitelerini artırmayı, düşük/net-sıfır karbonlu, düşük maliyetli ve zamandan tasarruf sağlayan çözümler geliştirmeyi amaçlamaktadırlar ve bunun için de dijitalizasyonu, bilgi ve iletişim teknolojilerini ve yenilikleri aktif şekilde şehirde sunulan hizmetlerde kullanmaktadırlar. Akıllı şehir sistemleriyle daha sürdürülebilir ve dirençli şehir mekanlarına ulaşılması ve şehirlerde yönetişim kültürünün geliştirilmesi de hedeflenmektedir. Ancak, akıllı şehir uygulamalarının başarısı, güncel teknolojik gelişmelerin takip edilmesine ve değişen koşulların sürekli izlenmesine ve değerlendirilmesine bağlıdır. Bu ise durağan olmayan, dönüşümsel bir süreci beraberinde getirmektedir. Şehrin bulunduğu ülkenin gelişmişlik düzeyi ve şehrin finansal, teknolojik ve beşerî kapasitesi, yerelde dijital teknolojiler ve bilgi teknolojileri aracılığıyla çözülmesi beklenen sorunların kapsamının değişmesi gibi nedenlerle, şehirlerin akıllı şehir seviyelerinde farklılıklar olmaktadır. Bu doğrultuda bir şehrin, akıllı şehir olma yolunda hangi düzeyde olduğunun belirlenmesinde, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşların ve ülkelerin geliştirdikleri ?akıllı şehir olgunluk modelleri? kullanılmaktadır. Söz konusu modeller, bazı ortak performans ölçütleri ve göstergeleri içerseler de bazı unsurlar ve yaklaşımlar bakımından farklılaşmaktadırlar. Ayrıca gelişen teknolojiye koşut olarak, mevcut akıllı şehir olgunluk modellerinde yer alan pek çok performans ölçütünün, önümüzdeki birkaç yıl içinde geçerliliğini yitirmesi de oldukça muhtemeldir. Bu çalışmanın amacı, dünyadaki ve Türkiye?deki akıllı şehir olgunluk modellerinin irdelenmesi ve geliştirilecek yeni akıllı şehir olgunluk modellerinde hangi konuların sürece dahil edilmesi gerektiğinin değerlendirilmesidir. Çalışmanın literatüre katkısı@@ dünyadaki ve Türkiye?deki mevcut olgunluk modellerinin analiz edilmesiyle, halihazırdaki süreçlerin durumunun kapsamlı bir biçimde değerlendirilmesinin yapılması ve ardından veri toplama, bulut sistemleri, yapay zekâ, nesnelerin interneti gibi yeni teknolojiler üzerinden süren teknolojik gelişmelere bağlı olarak, sürdürülebilir nitelikte ve esnek bir akıllı şehir olgunluk modeline ulaşılmasında yeni performans ölçütlerinin hangi konuları içermesi gerektiğinin ortaya konulmuş olmasıdır. Çalışmanın, bundan sonra şehirlerin akıllık düzeylerinin değerlendirilmesinde geliştirilecek ve/veya yeniden ele alınarak kapsamı geliştirilecek olan akıllı şehir olgunluk modelleri için yol gösterici nitelikte olması beklenmektedir.

  • Yazarlar : Çiğdem TUĞAÇ

    Sayfa No : 36

    Anahtar Kelimeler : A k ı l l ı ş e h i r , o l g u n l u k m o d e l i , s ü r d ü r ü l e b i l i r l i k , t e k n o l o j i , d i j i t a l i z a s y o n

GÖRÜNTÜLE

Türkiye Mekânsal Yerleşikliği Üzerine Bir Deneme

Mekânsal yerleşim ya da bir alanı yer edinme, insan için evrensel bir niteliktedir. Bu evrensellik ise toplumsal olanın koşulları ile şekillenir. Mekân edinme ve yeri kendileme bir birlikte yaşama kurumu ortaya çıkarır ve bu kurum, yerleşiklik fikri etrafında şekillenir. Evrensel bir yerleşiklik hali bir işaretleme ve adlandırmadır. İşaretleme ve adlandırmanın, işaretleyen veya adlandıranın mekâna ve mekânsal sınırlara dair nitelemesini de belirler. Bu süreç mekânın toplumsal ve tarihsel niteliğine içkindir, mekânsal yerleşim, toplumsal ve tarihsel olanın bir koşuludur. Çünkü mekân, onu adlandıran kişi ya da kurumdan önce de bir yer olarak vardır. Fakat adlandırılmaya gerek duyulduğunda yerin toplumsal, ekonomik ve siyasal tarihinde mekânsal bir yerleşim ortaya çıkmış, örgütlü bir yerleşim üretilmiş demektir. Türkiye Cumhuriyeti?nin mekânı kendilemesi de bu evrensel gerçeklik ile anlaşılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, yüzyıllık tarihi ile mekânsal organizasyon ve mekâna yerleşme, tanımlamalarının bütün yönlerinin izlenebileceği bir toplumsallıktır. Cumhuriyetin mekânsal yerleşikliği, kuruluşu itibariyle niteliksel değişimin bir başlangıç anı olarak tanımlanabilse de toplumsallığını miras edindiği Osmanlı Devleti?nin mekânsallığının da izlerinin takip edildiği, çelişkili de olsa hem sürekliliklerle hem de kopuşlarla tanımlanan modern bir yerleşme tarihidir. Türkiye Cumhuriyeti?nin mekânsal organizasyonu, yeni iktidarın mekân stratejisi, coğrafyanın tarihsel bir analizi ve geçmiş mekânsal organizasyon denetimlerinin bir özeleştirisi ile yola çıkmıştır. Bununla birlikte Türkiye coğrafyasının yeni mekânsal organizasyonu da mekânsal kararların merkezi, siyasal ve yönetsel biçimde belirlendiği ve toplumsal tarafların bu kararlara ?katlanmak? durumunda kaldığı bir süreç olarak izlenmektedir. Türkiye coğrafyasının mekânsal organizasyonu ve ülke topraklarının örgütlenmesinde, dört başat dönemden söz edilebilir. İlk dönem, cumhuriyetin ilanından 1950 yılına kadar geçen süre ve ulus-devletin yeni başkentinin inşası ve ülke topraklarının yeniden organize edilmesidir. 1950 ve 1980 yılları arası ikinci dönem, mekânsal organizasyon hedeflerinin yeniden belirlendiği ve dönemin tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşulları ile bir kent merkezi olarak İstanbul?un öne çıkışı ile ayrışmaktadır. Üçüncü dönem, 1980 ve 2000 yılları arası ülkenin hem tek bir kent merkezindeki mekânsal yapılaşma biçiminin değişimi hem de kentsel sistemlerin dünya ekonomik pazarıyla bütünleşmeye başlamasıyla tanımlanır. 2000?li yıllardan günümüze kadar geçen süre ise, mekân stratejisinin düzeylerinin yeniden belirlendiği ve merkezinde bir küresel kent olarak İstanbul?un belirlendiği bir dönemi ifade eder.

  • Yazarlar : Elif Balam SIZAN

    Sayfa No : 24

    Anahtar Kelimeler : T ü r k i y e , M e k â n , Y e r l e ş m e , M e k â n O r g a n i z a s y o n u

GÖRÜNTÜLE

Kadınların Gündelik Hayattaki Kentsel Mekân Deneyimleri: Hanımlar Lokali Örneği

Bu çalışmanın amacı, kadınların gündelik hayatın deneyimlendiği ve toplumsal cinsiyet farklılıklarının göz ardı edilerek şekillendiği kent yaşamına katılımlarını, Hanımlar Lokali olarak isimlendirilen kentsel mekân üzerinden değerlendirmektir. Bu doğrultuda belediyeler tarafından hizmete sunulan Hanımlar Lokali aracılığıyla kadınlar, kendilerine ait bir zaman yaratırken aynı zamanda özel alandan dışarı çıkarak kamusal bir mekân içerisinde kendilerini ifade etme fırsatı bulmaktadır. Öte yandan patriyarkanın kadınları kamusal kentsel mekanlardan dışlamasına karşılık lokallerin sadece kadınlara mahsus olması, kadınların kent mekanlarını kullanımlarında ataerkil pazarlığın mevcudiyetine işaret etmektedir. Başka bir deyişle, kadınların kente katılımları, ancak kendilerine mahsus mekanları kullandıkları sürece gerçekleşmektedir. Yanı sıra, lokallerdeki hizmetlerin büyük çoğunluğunun toplumsal cinsiyet stereotiplerini yeniden üretmesi, kadınların özel alandaki gündelik hayat pratiklerinin bir anlamda lokallere taşındığını göstermektedir. Bu bağlamda Hanımlar Lokali?ni, özel alan ile kamusal alan arasındaki keskin ayrıma karşılık iki alan arasındaki geçişkenliğe işaret eden ve bu şekilde hem içeride hem dışarıda olmayı sağlayan kentsel bir mekân olarak nitelendirmek mümkündür.

  • Yazarlar : İlkim Tuğçe BİTER YERLİKAYA

    Sayfa No : 20

    Anahtar Kelimeler : K e n t , K a m u s a l A l a n , Ö z e l A l a n , H a n ı m l a r L o k a l i , T o p l u m s a l C i n s i y e t

GÖRÜNTÜLE

Yeşil Bütçeleme Uygulamaları ve Sınırlılıklar

Sanayi Devrimi'nden sonra fosil yakıtların aşırı kullanımıyla gerçekleşmiş ekonomik büyüme, artan çevre sorunlarına sebep olmuş ve insanı da içine alan ekolojik yapıyı olumsuz bir şekilde etkilemeye devam etmiştir. Küresel ısınmanın etkileri özellikle Covid-19 pandemisi sonrası insanoğlu tarafından daha da ciddiye alınmaya başlamıştır. Sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkelerde hızlı bir kentleşme süreci yaşanmış ve doğadan kopmaya başlayan insanlar kentlerde su kirliliği, hava kirliliği, konut ve altyapı gibi sorunlarla karşılaşmıştır. Nüfus artışıyla birlikte kent nüfusu da giderek yoğunlaşmış ve bu sorunlar zamanla katlanarak devam etmiştir. Teknolojinin gelişmesiyle kitle üretim ve tüketim süreci daha da hızlanmış ve bu süreç hem doğal kaynaklara zarar vermiş hem de ciddi bir atık sorunu yaratmıştır. Ortaya çıkan düzensiz atıklar ve nükleer atık gibi kimyasal atıklar da doğada ciddi bir kirlilik oluşturmuştur. Bu şekilde oluşabilecek bir toprak kirliliği, yeraltı sularını ve tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemektedir.\r\nYaşanan çevre sorunları artık doğanın kendi kendini iyileştirme kapasitesini aşmaya başlamıştır. Ayrıca, yenilenemez doğal kaynakların azalması, gelecek nesilleri tehdit etmekte ve bu da alternatif 'yeşil' kaynak arayışını hızlandırmaktadır. Bu nedenle, günümüzde ülkeler küresel çevre sorunlarıyla mücadele edebilmek için uluslararası işbirliğine yönelmiştir. 1972 Stockholm Konferansıyla başlayan süreç gelişerek devam etmiştir. Ancak, ülkeler ne kadar birçok konferans düzenlemiş ve anlaşmalar yapmış olsa da günümüze kadar sera gazı azaltımında çok fazla yol gidilememiştir. Bu anlamda, Avrupa Birliği(AB) 2050 karbon-nötr hedefini gerçekleştirmek için daha katı önlemler almaya başlamıştır. Ayrıca AB, doğrusal ekonomiden, döngüsel ekonomiye geçiş ve yeşil ekonomiye yönelik önlemler kapsamında hedefler koymaktadır. Sonuç olarak, ülkelerin çevresel hedefleri doğrultusunda oluşan çevre politikalarının, ülkelerin ulusal bütçelerine entegre edilmesini ifade eden 'yeşil bütçeleme' kavramı da öne çıkmaya başlamıştır. Bütçe hazırlıkları ülkeler için önemli ve zorlu bir süreçtir. Bu noktada hükümetlerin ulusal hedef ve planlarıyla ilgili olarak kararlı olmaları gereklidir. Çevre ile ilgili ulaşılması hedeflenen amaçlar doğrultusunda kirliliğin ve sera gazı emisyonlarının azaltılması ve aynı zamanda yeşil yatırımların desteklenmesi ve istihdam olanaklarının yaratılması için ulusal bütçelerde çeşitli vergi ve sübvansiyonlara yer verilmesi gereklidir. Sonuç olarak bu çalışma, ülkelerin uluslararası anlaşmalar ve oluşturdukları çevresel hedefler doğrultusunda mali bütçelerini nasıl 'yeşil' hale getirebilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmaktadır. Ancak, ülkeler yeşil bütçeleme uygulamaları konusunda, 'yeşil' algılarının farklılığı ve yaşadıkları iklim değişikliği etkilerine göre çevresel hedefler ve önlemlerinin değişmesi ve aynı zamanda çevresel etki analizinin ve dışsallıkların tahmininin zorluğu açısından ortak bir noktada buluşamamaktadır. Bu nedenle literatürde, 'yeşil bütçeleme' konusunda metodolojik bir eksiklik yaşanmaktadır. Bu çalışma bu bağlamda, doküman analizini içermekte ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Avrupa Birliği (AB) raporlarını inceleyerek yeşil bütçeleme konusunda 'örnek' ülkelerin tecrübelerini, yaşadıkları zorlukları ve önerileri de içeren bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır.

  • Yazarlar : Burçin Demirbilek

    Sayfa No : 22

    Anahtar Kelimeler : y e ş i l b ü t ç e l e m e , y e ş i l b ü y ü m e , A v r u p a B i r l i ğ i , s ü r d ü r ü l e b i l i r k a l k ı n m a

GÖRÜNTÜLE