SAYI : 1
TARİH : 24.01.2025
Bu makale, kadınların içinde yaşadıkları kentlerdeki görünürlükleri ve kent yaşamına katılımları ile yerel yönetimler özelinde belediyelerin sunduğu kamusal hizmetler arasındaki ilişkiyi toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Belediyeler tarafından yerel düzeyde üretilen politikalar, bir taraftan kent sakinlerinin yapabilirlik seviyesini artırarak gündelik yaşamlarını kolaylaştırmakta; diğer taraftan yetersiz hizmet sunumu nedeniyle mevcut eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Bu kapsamda, kadınların kentteki yapabilirliklerinin artırılmasına dair belediyelerin benimsediği politika vizyonu ve kent hizmetleri sunumu hem toplumsal cinsiyet eşitliğinin hem de kentsel adaletin sağlanması açısından son derece önemlidir. Herkese eşit mesafede gerçekleştirilen hizmet anlayışı yerine kadınların cinsiyet temelli gereksinimlerine ve önceliklerine yer verilmesi, soyut eşitliğin ötesine geçme imkânı yaratabilmektedir. Dolayısıyla belediyeler, toplumsal cinsiyet rollerinin gerektirdiği sorumluluklar neticesinde yapabilirlik düzeyi düşük olan kadınların kentteki yaşam kalitesinin artırılması için çeşitli güçlendirme politikalarıyla kentsel hak ve hizmetlere erişim ve kullanım kapasitelerinin desteklenmesinde sorumlu görülen temel aktör olarak öne çıkmaktadır. Bu çerçevede makale, kadın ve kent ilişkisini belediyelerin yerel hizmet anlayışındaki farklılıkları dikkate alarak İzmir, Mersin, Konya ve Kayseri Büyükşehir Belediyeleri üzerinden analiz etmektedir. Dört büyükşehir belediyesinin 2019-2022 yıllarını kapsayan faaliyet raporları ve stratejik planları, Atlas.ti nitel analiz veri programı aracılığıyla incelenmiştir. Stratejik plan ve faaliyet raporları, kadınların kentteki farklılaşan öncelikleri, talepleri ve deneyimleri dikkate alınarak toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılmasının ne düzeyde hayata geçirildiğini yansıtması açısından son derece önemlidir. Ayrıca makalede, İzmir, Mersin, Konya ve Kayseri'nin dahil olduğu ve TÜBİTAK 1003 proje desteğiyle yürütülen 218K355 numaralı “Sürdürülebilir Kent Politikaları: Yaşam Kalitesi Açısından Türkiye’de Kent-Bölgeler" başlıklı çalışmada elde edilen verilerden faydalanılmıştır. Bu şekilde belediyelerin ortak yaşam çevresine yönelik politikalarının kent hakkından mahrum bırakılan ve kamusal kentsel mekanlardan dışlanan kadınların kentte varolma mücadelesine ne ölçüde katkı sunduğunun ya da sunmadığının anlaşılması hedeflenmektedir.
Yazarlar : İlkim Tuğçe Biter
Sayfa No :
Anahtar Kelimeler : yerel yönetimler, toplumsal cinsiyet, kadın dostu kent, yapabilirlik
Anadolu coğrafyası, jeopolitik ve jeostratejik önemi nedeniyle tarihsel olarak göç hareketlerinin merkezi olmuştur. Türkiye, göç olgusu bağlamında kimi zaman kaynak, kimi zaman geçiş, kimi zaman ise hedef ülke konumunda yer almıştır. En büyük göç yoğunluğu ise 2011 yılından sonra yaşanmaya başlamış, komşumuz Suriye’deki kargaşa ortamı ve kamu düzeninin bozulması nedeniyle gelen göçmen sayısı yıllar geçtikçe artmıştır. Süreçte Türkiye, göç politikalarına yönelik Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu çıkarmıştır. Kanun göç kavramını hak temelli bir yaklaşımla ele alarak, bu süreci hukuk bağlamında düzenlemektedir. Göçmen nüfusun kentlerde yaşamaya başlaması, göç ile kent arasındaki etkileşimi önemli bir tartışma konusu haline getirmiştir. Kentlerin mevcut kapasitesinin üzerinde bir göçmen nüfusa ev sahipliği yapması, altyapı eksiklikleri ve sosyo-ekonomik dengesizlikler gibi sorunları beraberinde getirmekte; kültürel dokuyu olumsuz etkileyerek, sosyal uyumu zayıflatmaktadır. Çalışmada, kentleşme ve göç ilişkisi dış göçlerin kentsel mekâna etkileri üzerinden ele alınmakta kentlerin mekânsal ve sosyolojik özelliklerine odaklanan, kentsel uyumu ön planda tutan politikaların geliştirilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Uygulanacak politikalar bağlamında kentsel aidiyet duygusunun güçlendirilmesi ile kentlilik bilincinin geliştirilmesi arasındaki etkileşim göz önünde bulundurulduğunda, bu süreçleri destekleyecek, yerel halk ile göçmenler arasında sosyal uyumu pekiştirecek bütüncül yaklaşımların benimsenmesi, göç yönetiminin sürdürülebilir çözümler üretme kapasitesini artıracaktır.
Yazarlar : Hayriye Sağır , Süleyman Koç
Sayfa No :
Anahtar Kelimeler : Göçmen Entegrasyonu, Göç Politikası, Göç Yönetimi, Kapsayıcı Politikalar, Sosyal Uyum
Litvanya, 1992 yılında kabul edilen Anayasa’sı uyarınca yarı başkanlık sistemine sahip Parlamenter Cumhuriyettir. Ademi merkeziyetçi, üniter bir devlet olan Litvanya, merkezi yönetim ve özerk yerinden yönetim olarak örgütlenmiştir. Yerel yönetimler bölge yönetimi ve belediyeler olmak üzere iki türden oluşur. Anayasa ve yasalarla belediyenin işlevleri belirlenmiştir. 60 belediyeden oluşan Litvanya’nın tek kademeli bir yerel yönetim yapısı vardır. Yerel yönetimler anayasal temele sahip olmakla beraber Yerel Yönetim Kanunu’nda düzenlenmiştir. Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı 1996 yılında imzalanıp 1999 yılında onay verilmiştir. Yerel idarelerim gelir kaynakları Yerel Yönetim Yasası’nda ifade edilmiştir. Yerel yönetim Yasası’nda, her bir yerel yönetim biriminin kendi hazırlayıp onay verdiği özerk bir bütçesi vardır. Bütçe Kanunu’nda belediye borçlanma yapabilmek için tahmini olarak gelirlerinin % 60 oranında limit konulmuştur. Bu çalışma, Litvanya yerel yönetimlerini yapısal, işlevsel ve mali açıdan çeşitli yönleri ile incelemeyi amaçlamaktadır.
Yazarlar : Ceyda Şataf , Serap Gül Kır
Sayfa No :
Anahtar Kelimeler : litvanya, yerel yönetimler, mali yapı
Dünyadaki yaşamın sürdürülebilirliği söz konusu olunca çevresel değerler ve özellikle de enerji kaynakları gündeme gelmektedir. Dünya genelinde her alanda yaşanan değişimler, bilim ve teknolojide gerçekleştirilen olağanüstü ilerlemeler ve hızlı nüfus artışı beraberinde enerji ihtiyacında da büyük artışları getirmektedir. Bu çerçevede küresel enerji ihtiyacı önemli oranda fosil yakıtların tüketilmesi ile karşılanmakta, doğal olarak bu da çevre sorunlarının devasa boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır. Enerji talebinin çok fazla artmış olması, enerji arzının boyutlarını ve enerji kaynakları ile tüm bunların sürdürülebilirliğini gündeme getirmektedir. Doğal olarak burada da yenilenebilir enerji kaynakları kadar bu kaynakların üretimi, taşınması, tüketimi ve sürdürülebilirliği önem kazanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları olarak güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, biyogaz enerjisi, hidrojen enerjisi, deniz orijinli enerji kaynakları gibi birçok kaynak sayılabilir. Sonuçta bu kaynakların sürdürülebilirliği ya da sürdürülebilirliğini sağlayacak teknolojiler, kaynakların var olmaları kadar büyük önem arz etmektedir. Sürdürülebilirlik hem bugünün ihtiyaçlarını hem de gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak açısından önemli olduğu kadar, yaratılan ve yaratılacak olan çevre sorunlarının büyüklüğü açısından da önemlidir. Dolayısıyla bu kaynakların çeşitlendirilmesi, verimliliğinin artırılması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması, dünyadaki yaşamın da sürdürülebilirliği açısından gerek ve yeter şarttır. Bu çalışmada yaşamın en önemli kısmını kapsayan, aynı zamanda yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayacak olan enerji kaynaklarından söz edilecektir. Burada asıl üzerinde durulması gereken konunun enerjinin sürdürülebilirliği olması gerektiği vurgulanacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları ve bu kaynakların sürdürülebilirliğinden söz edilerek, enerji ve çevre kavramları arasındaki ilişki ile enerjinin sürdürülebilirliği üzerinde durulacaktır. Çalışmada bu konunun literatür kaynakları ile çeşitli uluslararası enerji kuruluşlarının verilerinden yararlanılarak açıklanması amaçlanmaktadır.
Yazarlar : Ahsen Saçlı
Sayfa No :
Anahtar Kelimeler : Çevre, Enerji, Sürdürlebilirlik, Yenilenebilir Enerji, Sürdürlebilir Enerji
Estonya Baltık Denizi’ne kıyısı bulunan küçük bir Doğu Avrupa ülkesidir. Ülkedeki yerel yönetimler 1992 tarihli Estonya Anayasa’nın idari hükümlerine göre yönetilir. 2018 yılında yürürlüğe giren İdari Reform Kanunu ile yerel yönetimlerin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda yerel kamu hizmeti sunumunda etkinliğin sağlanması amacıyla küçük belediyelerin birleştirilmesi gündeme gelmiştir. Ayrıca idari reformlar ile yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları da arttırılmıştır. Kanunla Türkiye’deki gibi bir belediye yönetiminin kurulabilmesi için minimum nüfus eşiği (5.000 kişi) kısıtı getirilmiştir. Ancak Türkiye’deki sürecin aksine, Estonya’da yerel yönetimler reformu ağırlıklı olarak gönüllülük esasına göre birleşmeleri temel alan bir yapıya sahiptir. İdari reform sürecinin öncesinde iki düzeyli yerel yönetim birimleri arasında paylaştırılan hizmet sorumluluklarının büyük bir kısmı tek düzeyli belediyelere kaydırılmıştır. 1993 yılında ülkede 255 belediye mevcutken, reform sonrasında 15’i kentsel 64’ü kırsal belediye olmak üzere yerel yönetim sayısı 79’a düşürülmüştür. Günümüzde ülkedeki yerel yönetimlerin nüfus büyüklüğü hem AB (Avrupa Birliği) hem de OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) ortalamasının üzerindedir. Estonya yerel yönetim sınıflandırmaları içerisinde idari özerkliği yüksek olan Nordik Sistemi içerisinde yer almaktadır. Yerel yönetimlerin hizmet sorumlulukları eğitim, yerel sağlık ve çevre hizmetleri, sosyal ve refah hizmetleri, konut, kamusal kolaylıklar, kamu hizmetleri ile ilgili yerel altyapı inşası, bakım ve onarımı, şehiriçi ulaşım ve yollar, gençlik hizmetleri, kültür ve spor ile sınırlıdır. Yerel kamu hizmetleri içerisinde eğitim hizmetleri (yüksek öğretim hariç) hem istihdam sayısı hem de bütçe büyüklüğü olarak ön plana çıkmaktadır. Ülkedeki kamu istihdamının yarıdan fazlası yerel yönetimler tarafından yapılmaktadır. Yerel yönetimler hizmet sorumluluklarını yerine getirirken hem iç hem de dış denetime tabidir. Yerel yönetim gelirleri; vergi gelirleri, merkezi yönetim tarafından yapılan transferler, mal ve hizmet satışından elde edilen gelirler ve diğer gelirlerden oluşmaktadır. Harcama kalemi içerisinde ise, personel harcamaları, ara mal ve hizmet satın almaları ve yatırım harcamaları ön plana çıkmaktadır.
Yazarlar : Mustafa Çelen , Serdar Yılmaz
Sayfa No :
Anahtar Kelimeler : Estonya, yerel yönetimler, yönetimlerarası mali ilişkiler